Kapital ne demek Sosyoloji? Gücün Adı, Mitlerin Maskesi
Masaya sert koyuyorum: Kapital dediğimiz şey, “parası olanın üstünlüğü” gibi masum bir gerçek değil; hayatlarımızı sessizce kolonize eden, ilişkileri ve arzuları biçimlendiren bir güç mimarisi. Eğer hâlâ kapitali sadece cüzdanın şişkinliği sanıyorsanız, tam da bu yanılgı yüzünden kuralları hep başkaları yazıyor. İtiraz ediyorum, çünkü “kendi emeğiyle yükselmek” masalı gündüz düşü; kapital, emeğe değil, erişime ve meşrulaştırmaya yatırım yapanların oyunu.
Kapital: Paradan Çok, İlişki
“Kapital ne demek sosyoloji?” sorusuna dürüst bir cevap: Kapital, yalnızca üretim araçlarına sahiplik değil, başkalarının zamanını, bilgisini ve duygularını yönlendirme kapasitesidir. Marx için kapital, artı değere el koymayı mümkün kılan bir toplumsal ilişkidir; bir tarafın geçimini sağlamak için emeğini satmaya mecbur kalması, diğer tarafın birikimini sonsuz döngüde büyütmesi. Bu ilişki para cinsinden ölçülür, ama kökü sömürü düzeneklerindedir.
Weber bu tabloya rasyonelleşmeyi ekler: Bürokrasi, hesaplanabilirlik ve disiplin, kapitalin görünmez kemik iskeletidir. Rasyonalitenin “tarafsız” yüzü, aslında belirli sınıfların çıkarına göre tasarlanmış kapı bekçileri üretir.
Bourdieu ise kapitali çoğullaştırır: Ekonomik, kültürel, sosyal ve sembolik. Diplomanız kültürel sermaye, networkünüz sosyal sermaye, prestijiniz sembolik sermaye olur. Bu çerçeve can yakıcı bir hakikati açığa çıkarır: Elitler avantajlarını “doğuştan yetenek” diye paketleyip aktarır. Yani, beceri dediğiniz çoğu zaman doğru aile, doğru okul, doğru çevre denklemidir.
Zayıf Yönler ve Tartışmalı Noktalar
Her Şeye “Sermaye” Demenin Bedeli
Bourdieu sonrası düşünce dünyasında her şey “sermaye”ye dönüştü: dikkat sermayesi, duygusal sermaye, hatta sağlık sermayesi. Bu esneklik analitik konfor sağlar ama tehlikelidir: Eğer her şey sermayeyse, hiçbir şey açıklanmış olmaz. Kavramın sınırlarını çizemediğiniz an, eleştirel keskinliğini kaybedersiniz. “Kapital ne demek sosyoloji?” sorusu böylece genişler, bulanıklaşır, etkisini yitirir.
Ölçümün Krizi
Kültürel ve sembolik sermaye nasıl ölçülür? Diploma sayısı mı, marka isimli stajlar mı, yoksa toplumsal saygınlık endeksleri mi? Ölçümler keyfileşir; veriyi kim üretiyorsa güç onda toplanır. Böylece “bilimsel” eşikler, alt sınıfları dışarıda bırakan yeni bariyerlere dönüşür.
Eurocentrizm ve Kör Noktalar
Sermaye kavramının doğduğu bağlam Avrupa modernitesidir. Postkolonyal ve feminist eleştiriler haklı olarak sorar: Ev içi emek, bakım emeği, göçmen kadınların görünmez işçiliği bu haritada nereye yazılır? Sosyolojinin klasik sermaye haritaları, ırk, cinsiyet ve vatandaşlık statüsünün kesişimsel etkilerini sıklıkla “dipnota” sürer. Kapitalin kimin üzerine kurulduğu sorusu hâlâ yeterince yüksek sesle sorulmuyor.
Dijital Çağ: Platform Kapitalizmi ve Veri Feodalizmi
Bugün emek, ekranın arkasında akıyor. Like’lar, retweet’ler, izlenme süreleri—hepsi yeni birikim rejiminin girdileri. “Ürün sensin” klişesini geçiyorum: Asıl mesele, platformların kültürel ve sosyal sermayeyi algoritmalarla paketleyip finansal sermayeye çevirmesi. İçerik üreticisinin görünürlüğü, algoritmanın keyfine; işçinin güvencesi, sözleşmenin gri satırlarına teslim.
Veri, Dikkat ve İtibar Sermayesi
Takipçi sayısı, itibarın paraya çevrilebilir biçimi. Ama bu denklem demokrasi üretmiyor; aksine, azınlığın aşırı görünürlüğü, çoğunluğun sessizliğini meşrulaştırıyor. “Kitlelerin sesi” denilen şey, çoğu zaman reklam verenin hedef kitlesiyle aynı şey.
Algoritmaların Görünmez Eli
Görünmez el artık piyasa değil; tercihleri kurgulayan kod. Eğer kodu yazanlar homojen bir sınıftansa, kapitalin dağılım matricesi en baştan eğriliyor. Kodla çizilen sınırlar, hukuktan daha hızlı ve daha derin çalışıyor.
“Meritokrasi”nin Perdesi
Meritokrasi hikâyesi, kapitalin en etkili halkla ilişkiler çalışması. Başarıyı tekil iradeye ve “çalışmaya” bağladığınızda, mirasın, bağlantıların ve kültürel şifrelerin rolü görünmez olur. Bu anlatı, başarısızlığı kişiselleştirir; yapısal eşitsizliği psikolojiye ihraç eder. Sonuç? Eşitsizlik daha da derinleşir, fakat herkes susar; çünkü “yeterince” çalışmamışsınızdır.
Provokatif Sorular: Tartışmayı Aç
Kapital ne demek sosyoloji? Eğer cevap “güç ilişkilerinin mimarisi” ise, şu soruları göze almak zorundayız:
— Diplomanız gerçekten “yetenek” belgesi mi, yoksa pahalı bir kültürel sermaye sertifikası mı?
— Network kurmak, eşit olmayan zeminde açık bir rekabet avantajıysa, bunu “kişisel gelişim” diye pazarlamak ahlaki midir?
— Platformlarda görünürlük satın alınabiliyorsa, “popüler” olanla “değerli” olan arasındaki ayrımı kim koruyacak?
— “Nötr” veri setleri, sınıf ve ırk farklarını yeniden üretirken, bilimi kimden yana konumlandırıyoruz?
— Eğer her şey sermayeyse, sevgi, bakım ve dayanışma hangi para birimiyle ölçülüyor—ölçülmeli mi?
Direnç Noktaları: Kırılgan Olan Neresi?
Kapitalin gücü meşruiyetinden gelir. Meşruiyet ise anlatılardan. Anlatıyı kırmak, kapitalin görünmezliğini bozmakla başlar: mirası “yetenek”ten, bağlantıyı “çalışkanlık”tan, algoritmayı “doğal tercih”ten ayıklamak. Sendikalaşma, veri şeffaflığı, kamusal eğitim ve bakım altyapıları, kültürel sermayeyi tekellerden kurtarır. Sosyal politikalar “sadaka” değil, güç asimetrilerini törpüleyen kolektif akıldır.
Son Söz: Maskeyi Düşür
“Kapital ne demek sosyoloji?” sorusu basit görünür, ama cevabı rahatsız edicidir: Kapital, toplumun sinir sistemine yayılmış bir güç teknolojisidir. Parayı, diplomanın mürekkebini, referans mektuplarının satır aralarını, algoritmaların ağırlıklarını birbirine bağlar. Bu yüzden mesele yalnızca gelir dağılımı değil; kimin hikâyesinin “normal”, kimin varlığının “istisna” sayıldığıdır. Eğer rahatsız olduysan iyi—çünkü tam da bu rahatsızlık, meşruiyetin çatlaklarını görünür kılar. Şimdi sor: Kendi hayatındaki hangi ayrıcalıkları “emek” etiketiyle paketleyip meşrulaştırıyorsun? Hangi kapıları, “doğal düzen” diyerek kapalı tutuyorsun?
Maskeyi düşürmeden adalet gelmez. Ve maskeyi düşürmek, kapitalin adını doğru koymakla başlar.